Teknoloji sektöründe iş yoğunluğunun artmasına karşın, çalışan memnuniyetinin olumlu işaretler verdiği gözleniyor.
KPMG, çalışanların COVID-19 sürecindeki deneyimlerini ölçmek ve işverenlerin çalışan motivasyonunu ve verimliliği korumak için alabileceği aksiyonları değerlendirmek için ABD’de 1000 tam zamanlı ve yarı zamanlı çalışan arasında bir araştırma gerçekleştirdi. Araştırmaya, teknoloji sektöründen 220’nin üzerinde çalışan katıldı.
Teknoloji sektörü çalışanlarının yüzde 87’sine göre, şirketleri COVID-19 sürecinde çalışanlarına değer verdiğini hissettirdi. Araştırmaya katılanların yüzde 81’i bu süreçte kurum kültürlerinin iyileştiğini düşünüyor.
Teknoloji sektöründe çalışma koşullarına baktığımızda, katılımcıların yüzde 73’ü COVID-19 sürecinde iş yoğunluğunun arttığını ifade etti, bu oran diğer sektörlere kıyasla oldukça yüksek. Yüzde 68’lik bir kesim, bu dönemde iş ve sosyal yaşam arasındaki dengeyi kurmanın zorlaştığını düşünüyor. Araştırmaya katılanların yüzde 45’i COVID-19 öncesinde de haftalık evden çalışma süresinin 20 saatin üzerinde olduğunu belirtti. Bazı teknoloji şirketleri, son dönemde tamamen uzaktan çalışma modeline geçtiklerini açıkladı. Bu durum da sektördeki diğer şirketlerin iş gücü ve yetenek yönetimi stratejilerini gözden geçirmesini gerektiriyor.
Araştırmada ortaya çıkan verilere göre, teknoloji sektöründe iş yoğunluğunun artmasına karşın, çalışan memnuniyetinin olumlu işaretler verdiği söylenebilir. Ancak, veriler aynı zamanda kriz durumlarında bekleneceği üzere çalışanların tarafında bir takım endişelere de işaret ediyor. Araştırmaya katılanların yüzde 70’i, COVID-19 sürecinde işten çıkarılmaya ilişkin endişe duyduğunu ifade etti. Katılımcıların yüzde 67’si otomasyon nedeniyle pozisyonlarının kapanabileceğinden endişe duyuyor.
Yeni çalışma düzeni Kriz dönemleri, insanları mevcut durumlarının yanı sıra kariyerlerini de yeniden gözden geçirmeye yöneltebilir. COVID-19 süreci ve Çevresel, Sosyal ve Yönetişim (ESG) alanlarında iyileşme ihtiyacı, çalışanların yeni beklentileri konusunda turnusol işlevi görüyor. Bir kurumun COVID-19 gibi süreçlerde çalışanları nasıl yönlendirdiği ve onlarla nasıl iletişim kurduğu, çalışan bağlılığı konusunda ciddi önem taşıyor. İş yerinde eşitlik, güçlü yönetim, teknolojik dönüşüm ve insan odaklı yaklaşım, artık yeni beklentilerin vazgeçilmez unsurları. Esneklik, otonomi, yaşam boyu eğitim ve uzaktan çalışma seçenekleri, çalışanların beklentilerinde her zamankinden daha çok öne çıkıyor. Çalışanlar da, bir iş sözleşmesini kabul etmenin karşılığında “müşteri” gibi davranılmayı bekliyor. Yetenekli çalışanları kurumlarına kazandırmak isteyen liderler de artık çalışanların da seçim imkanının olduğunun farkında ve kişiye özel yaklaşımlar geliştirerek ilerliyor.
İş sözleşmelerinde dönüşüm Ürünleri/hizmetleri için zayıf taleple karşılaşan ve resesyon sürecini atlatmak için sermayesi olmayan sektörler iş gücünü yeniden şekillendirmek için mevcut insan sermayesini optimize edebilir. İşletme modelindeki değişimler bazı pozisyonların kapanmasına yol açabilir. Bu noktada maliyetlerin ve geleceğe yönelik kabiliyetlerin dengelenmesi gerekecektir. Şirketlerin odağında maliyet düşürmek varken, istikrar ve iş güvenliği iş sözleşmeleri için anahtar önemde.
İyileşme sürecinde olan, ancak tüketicilerin yeni taleplerini karşılamak için esnekliğe ve sermaye ihtiyatına gerek duyan sektörlerde, değişen iş ihtiyaçlarına paralel olarak mevcut çalışanlara yeni beceriler kazandırılması tercih edilebilir. Mevcut kaynakların kullanımı maliyetlerin azalmasını sağlayacaktır. Bu durumda iş sözleşmelerinde, profesyonel gelişim ve esnek çalışma imkanları vurgulanabilir.
Pandeminin tüketici davranışlarını lehine değiştirdiği sektörlerde ise, güçlü talebi karşılayacak insan sermayesi olmayabilir. Ancak bu durumda yetenek çekmek için çalışanlara tanınabilecek haklar için daha fazla kaynak söz konusu. Buna karşın yeni gerçeklikte karşılaşılabilecek riskler göz önünde bulundurularak, iş sözleşmesinde sürdürülebilirlik ve çevik bir yaklaşım ön planda olmalı.
COVID-19 sürecindeki karantina uygulamalarından olumsuz etkilenen; ancak talebin iyileşmesiyle birlikte hızlı bir şekilde canlanan sektörlerde ise, mevcut yeteneklerin korunması kritik önemde. Kısa vadedeki maliyet düşürme ihtiyacının, uzun vadedeki olumlu görünümle dengelenmesi gerekiyor. Bu koşullarda, iş sözleşmelerinde esnek çalışma modeli vurgulanabilir.
Dijital deneyim ve iş gücünde dönüşüm Şirketlerin yalnızca müşterilerine hizmet vermek için değil, aynı zamanda kendi bünyelerindeki yeni çalışma düzenlerini de desteklemek için doğru teknolojilere ihtiyacı var. Çalışanların ofiste veya uzaktan çalışmasından bağımsız olarak, bilgi ve sistemlerin gerekli siber güvenlik altyapısı sağlanarak, 7/24 erişilebilir olması gerekiyor. Kurumlar çalışma düzenleri için daha büyük esneklik sağlayarak ekipleri A veya B grubu olarak ayırmaya yöneliyor. Esnek çalışma düzeninde yeni alanlar keşfedildikçe, dijital araçlara olan talep artıyor.
KPMG’nin Teknoloji Sektöründe İnvasyon Araştırması kapsamında, teknoloji şirketlerine iş gücünü yeni teknolojilere nasıl hazırladıkları sorulduğunda şirketlerin birçok aksiyon aldığı gözleniyor. Katılımcıların yüzde 91’i yeni işe alım yaptıklarını belirtirken, yüzde 84’ü, yeni teknolojilerden en çok etkilenecek çalışanları için eğitim planlıyor. Yüzde 82’lik bir kesim dış kaynak kullanımını da (serbest çalışanlar, geçici iş sözleşmeleri vb.) planlarına dahil ediyor. Bunların yanı sıra, birleşme ve satın almalar da yeni yetenek kazanımında önemli bir rol oynuyor.
Comments